Duygu: Bugün sanatın sosyal bir arabulucu olarak felsefi alanda neler yapabileceğinden daha ziyade reel politikayı ve Mehringplatz’ı konuşmak istiyoruz. Biz semt sakinlerinin ve aktörlerinin üstelerinden gelmeleri gereken sorun ve ihtiyaçlarından yola çıkarak, Mehringplatz’daki şantiyenin dört gözle beklenen ve yakında gerçekleşeceği umulan bitişinin ardından sanatsal araçlarla komşuluk için hep birlikte nelerin yapılabileceğine dair görüşlerimizi ifade etmek istiyoruz. Bu bağlamda dış dünyanın burada Mehringplatz hakkında ve Mehringplatz için kimin hangi perspektiften konuştuğunu anlaması amacıyla kendinizi tanıtırsanız harika olur.
Berit: Merhaba, ben Gob Squad Sanat Kolektifi’nden Berit. Biz bir Alman-İngiliz tiyatro kolektifiyiz. Bu kolektifin yedi sabit üyesi var ve uzun süredir HAU ile birlikte çalışıyoruz. Projelerimiz ve tiyatro çalışmalarımız için Berlin’deki üretim merkezi burası. Biz tiyatro yapıyoruz ve ancak bunu genelde tiyatroya yabancı mekanlarda, kamusal alanda, apartman ve ofis binalarında, tren garlarında vb. gerçekleştiriyoruz. Video ile çok çalışıyoruz ve doğrudan sokaktaki insanlarla iletişime geçiyoruz. Şimdi de Mehringplatz’daki festivale dahil olduk ve aynı zamanda bir araştırma süreci içerisindeyiz, kısacası ilk olarak yalnızca şunları gözlemlemek ve dinlemek istiyoruz: “Orada neler oluyor? Orada neler yapılabilir ve bu yer gerçekte nasıl bir yer?”
Yıldız: Ben Mina e. V.‘dan Yıldız Akgün. Biz engelli çocukları olan aileler, özellikle de göçmen kökenli aileler için bir iletişim ve danışma merkeziyiz. Bizim de aktif çalışan bir tiyatro grubumuz var. Asıl işimiz engelli insanları ve onların yakınlarını güçlendirmek ve topluma eşit düzeyde katılımlarını sağlamak. Bu işi Mehringplatz’ın göbeğinde yapıyoruz. Dolayısıyla benim için Mehringplatz’ın aktif hale gelmesi, yani orada da “güzel” projelerin hayata geçirilmesi çok önemli. Çünkü burası on yıldan uzun süredir devam eden şantiye, boş duran ofisler ve etrafındaki her şeyle birlikte biraz atıl kaldı. Bundan dolayı şimdi projelere aktif olarak katılım sağlıyor ve onlara neler katabileceğimizi düşünüyoruz.
Alma: Merhaba, ben Peira yani eski adıyla ongoing project’ten Alma. Peira’nun birlikte çalıştıkları arasında Sisterqueens de var. Sisterqueens 2019’da olduğu gibi bu yıl da vereceği konserle festivalin bir parçası oldu. 2021 yılından bu yana Mehringplatz’daki “Arap Konu Masası” ile işbirliği yapıyoruz. Uzun süreden beri kolektif yapıların içerisinde çalışıyoruz. Halbuki biz asıl olarak sahneden yani “kara kutu” dan geliyoruz ancak gittikçe oranın aslında pek de bize göre bir yer olmadığını fark ettik; kurumların da böyle düşünmemizde payı oldu. Buna rağmen kurumlarla da sıkı bağlarımız var. Tıpkı şimdi HAU veya birlikte çalıştığımız diğer kurumlarla olduğu gibi. Her şeye rağmen yine de her defasında şunu fark ediyoruz: Kendi mekanlarımıza ihtiyacımız var. Yani farklı iş formları bulmamız gerekiyor. Tür açısından bu konuda her şey mümkün. Asıl belirleyici olan farklı gruplarla, yerlerle vs. iyi bir şekilde ortaklaşa çalışmak. Kastettiğim, dayanışma içerisinde yapılan ortak bir üretim.
Bernd: Hepinize merhaba. Ben yaklaşık 25 yıldır Mehringplatz’da oturuyorum. Tesadüfen burada oturmaya başladım. Emekliyim ve çok zamanım var. Bundan dolayı da semtte çalışan çok fazla örgütün temsilcisiyim; şu anda da Tadilat Denetleme Kurulu’ndayım. Ben buradaki okullardan birinde çocuklara kitap okuyan bir mentörüm ve bu okulun kurulunda yer alıyorum. Eski bir idare hukukçusu olarak ben diğer tarafı, yani idareyi de iyi tanıyorum. Bundan dolayı bu bölgede ortaya çıkan birçok sorunun muhatabı ben oluyorum. Ancak ben aynı zamanda olan bitenden doğrudan etkilenen biriyim çünkü burada konuştuğumuz her şey evimde ve çevremde beni de etkiliyor. Sabahları gazeteyi almaya gittiğimde, merdivenlerde ve meydanda nelerin olup bittiğini görüyorum. Beni kişisel olarak ilgilendiren konu ise yoksul bir semt olmamızdan kaynaklı yaşanan zıtlık veya gerilimler. Size şunu sormak istiyorum: Bu gerilim bir şekilde üretkenliğe dönüştürülebilir mi?
Stefan: Merhaba, ben Stefan Endewardt. Ben Mehringplatz’da oturmuyorum. Ben Kottbusser Tor’dan geliyorum ve orada bir apartmanın 11. katında oturuyorum. 2008 yılında bir sanat ve proje mekanı olan Kotti-Shop’u kurduk ve sunduğumuz diğer programların yanı sıra Kottbusser Tor’daki apartmanların sakinleriyle kuşaklar üstü bir çalışma yapıyoruz. Örneğin komşularla her çarşamba günü kolaj yapıp kahve içmek için bir araya geliyoruz. Kendimizin yönettiği komşuluk mekanımızı komşularla birlikte mücadele ederek aldık ve şimdi de birlikte nasıl bir çocuk oyun bahçesi istediğimizi planlıyoruz. Yine Kotti-Shop’ta çok fazla deneysel müzik, film ve sergi var. Bunları yaparken asıl önemsediğimiz şey komşuların bir bütünün parçaları olmaları ve kapılarımızın her daim açık olması.
Duygu: Ben bir varsayımla başlamak istiyorum: Sanat ve sosyal çalışma Mehringplatz söz konusu olduğunda daha çok birbirlerini dışlayan şeyler. Birileri sanat yapıyor ve diğerleri de başka sosyal işler. En azından bunun çoğunlukla hala böyle görüldüğünü ve sınıflandırıldığını düşünüyorum. Göçmen gençlerle yapılan bir HipHop projesi hemen sanat değil de sosyal bir çalışma olarak görülebiliyor. Yine bunlar için ayrı ayrı teşvik fonları ve kurumlar söz konusu. Şimdi soruma gelmek istiyorum: Sizce bunların birbiriyle ilişkisi nasıl? Potansiyel ortak noktaları neler?
Yıldız: Bizim güçlü yanımız göçmen kökenli, engelli veya sosyal olarak mağdur insanları aktifleştirmek ve ortak aktivitelere katılmaları için motive etmek. Tam da bu noktada projelerimizde fikirlerimizi hayata geçirmek için bizi destekleyen insanlara ihtiyacımız var. Kısmi olarak finanse edilen bir tiyatro grubumuz var ancak bu finansman daha büyük projeler gerçekleştiremeyeceğimiz kadar az. Biz de küçük çaplı çalışmalar yürütüyoruz ve en azından yılda iki kez tiyatro gösterileri yapmaya çalışıyoruz. Her hafta prova yaptığımız küçük bir mekanımız var. Daha iyi donanımlı bir prova mekanımız olsa harika olurdu; örneğin HAU’nun mekanı komşuları tarafından kullanılabilseydi. Sanat mı yoksa sosyal çalışma mı diye bir sorun benim açımdan yok çünkü bence asıl sorun ekonomik ve mekansal imkanlar.
Stefan: Kotti-Shop’taki çalışmalarımızda sosyal çalışma ve sanatsal çalışma güçlü bir şekilde iç içe geçiyor gibi geliyor bana. Nihayetinde ikisi el ele yürüyor. Söz konusu olan hep „bizim“ komşularımız. Komşuları sürece katabilmek için yüz yüze çalışmak gerekir. Bence örneğin HAU gibi bir kurumla olan ilişki, ki burada bu kurum sanat cephesinde görülüyor, iyi bir bağ olabilir. Yani “sanat” ve “sosyal çalışmanın” ve bunların ne olduğu veya ne olması gerektiğinden bağımsız olarak birbirini illa ki dışlamak zorunda olduğunu düşünmüyorum. Demek istediğim şu: Gruplar örgütlüyse bu harika bir şey. Ve bu grubu HAU gibi bir kuruluşla bir araya getirmek süper olur!
Duygu: Evet ama sosyal çalışmayı sanatsal çalışmayla bağlantılandırmak farklı çalışma türlerinin pratiğinde nasıl olacak ve bunu nasıl yapacağız, ve bir de Mehringplatz’da komşuluk çalışmalarında yaşanan deneyimler neler? Yıldız çok net bir şekilde Mina e.V.‘nin sosyal çalışma perspektifini anlatıyor ve HAU ile ilgili somut taleplerini söylüyor. Benim varsayımım ise bu iki alanın sıklıkla birbirini dışladıkları yönünde. Demek istediğim, örneğin dışardan insanların bu meydanda uzun süreli bir etki yaratma konusunda sürdürülebilir, ciddi bir ilgiden yoksun bir şekilde daha çok kısa süreli projeler için Mehringplatz’a getirilmesi.
Bernd: Sorun semtin sakinleriyle bir şey yapmak istediğimizde onlara ulaşmak. HAU’nun girişiminden anladığım bu. Yani insanları birlikte harekete geçirmek istiyorsak o zaman sizin bize gelmeniz gerek. Mehringplatz Batı Kiracılar İnisiyatifi olarak bir avlu şenliği hazırlıyoruz. Festival mekanları kısmen evlerimizin arasında bulunan avlular ama iç mekanlar da var. Bu şenlikte HAU’dan gelecek bir katkıyı memnuniyetle karşılarız. Demek istediğim şu: Ben kitap okuma mentörü olarak öğrencilerle gezilere gitmek istiyorum ancak bu öneriyi getirdiğimde öğretmenler gülümseyerek çocuklarla 500 metre uzakta bir yere gitmenin dahi yeterince zor olduğunu söylüyorlar. Hiç buradan başka bir yere gitmemişler. Yetişkinlerin durumu da farklı değil. Kısacası ilk olarak bu insanlara ulaşmak yani onlarla toplantılar yapmak gerekiyor. Sanat ve kültüre saygı duyuyorum ancak bizim somut sorunumuz semtin sakinleriyle iletişim kurmak. Bu nedenle şimdi örneğin Marktplatz’da 14 Mayıs‘ta açılışı yapılacak olan bir dizi şenlik düzenliyoruz. Bu şenliklerde HAU’yu tanıtma fırsatını değerlendirebiliriz. Böylelikle burada yaşayan insanlar böyle bir yerin var olduğunu ve ne yaptığını öğrenmiş olurlar.
Nadine: Belki HAU bulunduğu çevredeki komşuları tarafından yeterince bilinmiyor ve çoğu HAU’yu belki sadece semt şenliklerinde kurulan standlardan tanıyordur. Oysa HAU çok uzun bir süredir tanışma ağları kurmak için çalışıyor. Örneğin on bir yıldır öğrencilerle ortak çalışmalar yaptığı Houseclub üzerinden semtle bağ kuruyor. Yine meslektaşlarım Stella ve Volkan üç yıl önce Mehringplatz’da daha fazla zaman geçirmeye başladılar ve düzenli olarak semt konseyi toplantılarına katıldılar ki bu semt konseyinde HAU “güçlü bir ortak” olarak yer alıyor. Yani tam da sizin dediğiniz gibi Sayın Surkau, arkadaşlarımız ilişki kurmaya, insanlarla konuşmaya ve araştırmaya başladılar: Burada gerçekte neler oluyor, acil konular neler, Mehringplatz veya Berlin’in birçok yerinde yaşanan böylesi bir durumda toplum yararına olan bir kent politikası nasıl yürütülür? Var olan engelleri ve eşikleri ve yine kendi mantıklarına ve teşvik yapılarına uygun olarak uzun vadeli olmaktan ziyade kısa vadeli olan projelerin üretim şeklini bir an için bir kenara bırakalım. Tabii ki iletişim kurmak, tanışmak, buluşmak sadece pandemi nedeniyle bile tam da bu son iki yılda çok zorlaştı. Şu an biz dahi Café MadaMe’de buluşmak yerine Zoom üzerinden görüşüyoruz. Benim merak ettiğim konu şu: İletişimi kurduk diyelim, sonrası ne olacak? Elimizdeki maddi olanak ve becerilerimizle birbirimiz için hep birlikte neler yapabiliriz?
Stefan: Sanırım bu yapılanla ne amaçlandığı da önemli, yani HAU gibi bir mekanın komşularıyla nasıl bir bağ kurmak istediği. Bunu kendimizde de görüyoruz. Bizde de kuzey bloklarında oturanlar kendi blokları dışına dahi çıkmıyorlar. İnsanların başlangıçta bu tür mekanlara yönelik çekince duyduklarını kabul etmenin çok önemli olduğunu düşünüyorum çünkü ancak bu şekilde bu çekincelerin üstesinden gelebiliriz. Ben Kotti’de oturduğum halde büyük bir güven meselesi var ve başka insanlara ulaşmak istiyorsanız bu belli bir şekilde kapı kapı dolaşmakla oluyor. Ayrıca sanat, ortak sesimizi bulmak ve belli şeyleri komşularla birlikte ifade etmek için nasıl bir araç olabilir diye kendimize soruyoruz çünkü genelde bizimle değil bizim hakkımızda konuşuluyor.
Berit: Bence konu güven oluşturmak ve esas olarak da zamana sahip olmakla ilgili. Bu iki meselenin de küçük, süreli ve bütçesi kesin bir şekilde belirlenmiş bir sanat projesi kapsamında üstesinden gelmek zor görünüyor. Mehringplatz’dan gelen “eleştirel dostlarımız” bize eğlenmenin kapıları açmak için önemli bir durum ve unsur olduğunu söylediler. Şimdi biz tam da bunu Bernd Surkau’un biraz önce dile getirdiği soruyu daima dikkate alarak hayata geçirmek istiyoruz. Şöyle diyeyim: Kendimizi Mehringplatz’a nasıl tanıtacağız ve daha da önemlisi Mehringplatz bize kendisini nasıl tanıtacak? Konuştuğumuz insanların diyaloğa çok ama çok açık olduklarını deneyimledim ve çoğu HAU’yu tanıyordu. Başka bir ifadeyle söyleyecek olursam Bernd’in satır arasında söylediğinin yani kesin bir çekincenin olduğu ve insanların sokağın karşı tarafına bile geçmek istemediği görüşünün pek doğrulanmadığını düşünüyorum. Pekala da buluşabileceğimiz ortak noktalar var.
Yıldız: Ben derim ki bir görüşme gerçekleştirerek bugüne kadar HAU’ya neden gitmediklerini öğrenelim. Ben bile oranın bir tiyatro binası olduğunu ancak birkaç yıl sonra keşfettim. Var olan mekanları ofis veya işyeri olarak kiralamak yerine - ki komşuların buna esasında ihtiyacı yok- sosyal ve kültürel projeler komşuların istediği bir şeklide buralara gelmelidir. Bu alanda hepimiz faal olarak çalışmak, sosyal mekanı komşuluk esasına göre birlikte şekillendirmek ve bunu yaparken de kendimizi iyi hissetmek istiyoruz. İşte o zaman “benim semtim, benim evim, burası için ben de emek harcadım” diyebiliriz.
Alma: Ben de sosyal çalışma ile sanatsal çalışma arasındaki ilişkinin öneminin altını çizmek istiyorum. Biri olmadan diğeri olur mu? Hele de bir kuruluş yerleşik olduğu yerle ilişkiye geçmeyi düşündüğünde başka türlüsü mümkün olmaz zaten. Bu durumda bunun zor olup olmadığı bir sorun teşkil etmez. Bana kalırsa bu içinde karşılıklı tanışmayı ve biraz da çıkış noktası nedir, orada neler oluyor diye irdelemeyi barındırır. Ancak aynı zamanda bu sorunlardan uzaklaşmak da benim için önemli. Tersten düşünebilmek. Ben sizde neyi kutlayabilirim, birlikte neleri kutlayabiliriz ve bu kutlamayı ne şekilde hayata geçirebiliriz?
Stefan: Ben de öyle düşünüyorum. Bizim de komşuluklarımızda her daim sorduğumuz soru ortak noktamızın ne olduğudur? Ortak noktamız paylaştığımız mekandır ve bu mekanda bir köprü kurulabilir.
Duygu: Yakınlaşmak için başka hangi ara mekanlar ve doğrudan bağlantılar olabilir? HAU, Mehringplatz’dan ne öğrenebilir?
Alma: Belki de kuruluşun her şeyi her zaman kendisinin yapmaması ve program olarak sunmaması gerekiyor (çünkü burada tiyatro ve sanat emekçilerinin alışık oldukları mantık işler). Belki de görevi şunu sormak olmalı: Siz ne izlemek ve nelere katılmak, hangi müziği dinlemek istiyorsunuz?
Duygu: Mehringplatz’ın semt sakinlerinin kendi menfaatlerine uygun bir şekilde aktifleştirilmesi nasıl olabilir?
Bernd: Bence sorun Mehringplatz’ın yani dar anlamda yuvarlak kavşaktaki meydanın şantiye kalkar kalkmaz daha pozitif çağrışımlara ihtiyacı var. Bu meydanı kimse tanımıyor aslında; ya metroyla ya da arabayla yanından geçiyorsunuz. Burası haber olduğunda da bu genelde olumsuz bir bağlamda oluyor. Ancak Berlin’in merkezi pozitif bir şekilde tanınmalı. Ve sanat da bu bağlamda bir rol oynamalı.
Alma: Bu durumun Berlin’de bir başka örneğinin daha olmadığının farkına vardım. Gerçekten başka hangi büyük şehrin tam merkezinde Mehringplatz gibi şantiye, ihmal, bakımsızlık vb. sonucu oluşmuş böylesine yüz karası bir yer var? Hemen yanımızda her şey var, çok şık yerler var ve burası oralardan tamamen izole edilmiş durumda. Ben ilk olarak sınırları yumuşatmaya veya kaydırmaya çalışırdım. Ayrıca aktifleştirmekten kastım şu: Ben oraya yanımda ne götürmek istiyorum?
Stefan: Kotti de şehrin “yüz karası”. Kentsel politika süreçlerinde insanın hissettiği bir çaresizlik oluyor. Tam da bundan dolayı şunu söylemek önemli: Tüm bu çok katmanlılığın içerisinde sorumluluğu paylaşıyoruz. Benim için “aktifleştirmek” budur: Daimi bir şekilde birlikte yaşamak.
Nadine: Stefan’ın aktifleştirme konusundaki yorumunu normalde çoğunlukla kapitalist değer kazandırma tedbirleriyle bağlantılı olarak düşünürdüm ama şimdi bu yorum hoşuma gitti. Sorumluluk fikri üzerinden Mehringplatz’daki kentsel dokuyu bir köyden fazlası olarak görebiliriz. Bunu da bir darlık hissi olarak değil aksine birbirimize özen gösterme şeklinde anlamalıyız. Tabii ki bu şimdi de yaşanıyor, en azından benim izlenimim öyle. Ancak herkesi bütünü gözeten özenli bir alt yapı şeklinde kapsamıyor. Bunun için politik tedbirler gerekli. Ve şu soruya da henüz bir cevap vermiyor: Biraz önce Alma’nın kastettiği gibi, yalnızca sanat sunmak istemiyorsam sanatsal araçlarla ne yapacağım?
Alma: Örneğin şu şekilde: Ben şu an Buch’ta bir yurtta çalışıyorum. Çalışırken şu yine dikkatimi çekti: Ürettiğim ürünü dikkate almazsak orada benim görevim kızlara kendilerinde var olan o inanılmaz enerjiyi dışarı yansıtabilmeleri için imkanlar yaratarak onları yıkıcı bir şey yerine yapıcı bir şeye yönlendirmek.
Yıldız: Bence Nadine’in fikri harika. Bir köyün sakini olarak hissetmek; herkesin bir görevinin olduğu fakat güven de duyduğu bir köyün. Ben köyümde başkalarına güvenebiliyorum ve bu çeşitliliği de bir zenginlik olarak görüyorum.
Stefan: Topluluk olarak aktif bir şekilde birbirimizle ilişkimizdeki ortak pasifliğimizin ortadan kalktığını gördüğümüzde bundan başka şeyler doğabilir. Önemli olan bir temel güven ve birbirine karşı saygı; birinin diğerine çok baskın çıkmadığı bir ilişki. Semt sakinlerinin büyükanne ve teyzelerini ve diğer tanıdıklarını tanımak önemli bir fark yaratıyor. Birçok sorun köyde olduğu gibi karşılıklı olarak birbirini tanıma üzerinden çözülebiliyor.
Duygu: Bu çok güzel bir son söz. Birlikte aynı yerde oturmak aslında en büyük ortaklığımız çünkü burada yaşayan insanlarla ilgili hiçbir beklenti veya edime bağlı değil. Bu şekilde birçok grup toplantısı veya konseydekinden çok daha fazla konuşuluyor. Bunlar da tamamen önemli konuşmalar ancak bu engeller, örneğin genç ve yaşlılar arasındaki engeller, ortadan kaldırılabilir. Ciddi anlamda bir yeri değiştirmeye, aktifleştirmeye ilgi duyan ve sözünü esirgemeyen, en önemlisi de aynı fikirde olmamayı kabul eden ve buna rağmen bu harika yer için birlikte çalışmak isteyen insanlarla reel politik bir senaryonun parçası olmak çok güzel. Bu o kadar güçlü bir şey ki. Ortak pasifliğimizin kolektif olarak ortadan kaldırılması.