Stella: Bugün burada sizlerle birlikte bir durum saptaması yapıp, gelecekte Mehringplatz ve çevresinde nasıl birlikte yaşayıp çalışabileceğimizi konuşmak istiyoruz. Konu başlıklarımız: Altyapı sorunları, yaşanabilir bir kent, konut durumu, gençlik ve kültür. Mehringplatz için talep ettiğimiz vizyon ve olumlu gelişmeler nelerdir? Birbirimize karşılıklı olarak nasıl destek verebiliriz?
Volkan: Farzedelim ki 5 Mayıs 2031 tarihindeyiz ve uzun süredir verdiğiniz mücadele sonunda Mehringplatz için öne sürdüğünüz taleplerin çoğu gerçekleşmiş olsun. O zaman Mehringplatz nasıl bir yer olurdu? Hangi dükkan ve işyerleri açılmış, hangi kültür faaliyetleri ve buluşmalar gerçekleşmiş olurdu?
Mareike: Benim dileğim, Friedrichstraße 1 ila 3 adresinde bulunan, içinde KMA’nın da olduğu bina kompleksinin önümüzdeki dört yıl içinde tadilattan geçmiş ve Kurt-Schumacher Okulu inşaatının da bitmiş olması. Ayrıca AOK otoparkının yanında planlanan yeni binaların 2031’e kadar tamamlanıp genç insanların küçük ve dar konutlarından taşınıp yine de semtte, ailelerinin yakınında kalabilmelerini diliyorum. Zor koşullar altında yaşayan insanların dayanışma ağlarına daha fazla ihtiyacı var. Friedrichshain-Kreuzberg ilçesinde en çok çocuğun yaşadığı yer bizim semtimiz olmasına rağmen, burada çocuk doktorları, logopedi ve ergoterapi uzmanları, çocuk ve gençlik psikologları yok. Genç ailelerin tüm bu uzmanlık alanlarını kapsayan bir sağlık merkezine kavuşmasını diliyorum. Yani kısa mesafede ulaşılabilecek bir merkez, sanıyorum bu semtimiz için önemli.
Hendrikje: Bir çiçekçi dükkanı yine açılmış olmalı. Gerçi insanın maddi gücü azsa çiçeğe verecek parası da yok. Şu an sokaklarda gruplar halinde toplanan, uyuşturucu alıp satan ve ortalığı karıştıran gençlerin hepsinin bir işe sahip olmasını, uyuşturucu işine bulaşmak zorunda kalmamaları için hayatlarını kazanmalarını gerçekten çok istiyorum. AOK otoparkıyla ilgili olarak Mareike’den farklı düşünüyorum. Bence orada daha büyük bir daireye ihtiyaç duyan aileler için konutlar inşa edilmeli. Normalde semtteki daireler en çok üç odalı ve dört ya da daha fazla çocuklu aileler için çok dar. Ayrıca birlikte yaşamın da iyileştirilmesi gerek. Semtteki topluluklar, Türkler, Araplar, Kürtler, İspanyollar, Doğu Avrupalılar ve Almanlar malesef birbirlerinden çok kopuk yaşıyor. Quartiersmanagement bunu değiştirmek için yıllardır mücadele ediyor ama malesef olmuyor.
Erik: Bence altkültürler otomatik olarak oluşuyor. Bir ulustan birçok insan biraradaysa, o zaman daha çok kendi aralarında kalıyorlar.
Hendrikje: Bunu anlıyorum. Ama bu durum komşuluk ilişkilerine fayda sağlamıyor. Herkes kendi grubunu düşünüyor ve bu yüzden de bilinen şeyler tekrarlanıyor. Diğer komşuların neler düşündüğünü öğrenmek mümkün olmuyor.
Stella: Ya sen, Gülcan, 5. Mai 2031 için senin dileğin nedir?
Gülcan: Kurt-Schumacher İlkokulu veli temsilcisi olarak tabii en büyük dileğim okul inşaatının biran önce tamamlanması. Ama genelde ilkokul çocukları için yeterince program yok ve bir de lise sınıfları eksik. Bildiğim kadarıyla en yakın lise Gneisenaustraße’deki Leibniz Lisesi. Burada yaşayan genç kuşakların sahip olduğu potansiyeli gözönünde bulundurmamız lazım. Medyada bazen semtle ilgili çıkan olumsuz haberlerden rahatsız oluyorum. Genç olsam ve sürekli bu olumsuz ve hep eksikliklere değinen haberleri okusam, o zaman bu kısır döngüden kurtulmam çok zor olur. Daha iyi bir okulu bitiremeyeceğimi düşünürüm, çünkü toplum zaten bana sürekli bunu söylüyor. Bu yüzden iki sınıflı bir toplum oluşuyor. Karşılaştıracak olursak: Birkaç yüz metre ilerideki Clara-Grundwald İlkokulu’nun yapısı bizimkinden çok daha farklı. Orada çok daha fazla Alman ebeveyn var ve çocuklarının kaliteli bir eğitim alamayacaklarından endişelendikleri için okul değiştirmek için çok daha hızlı hareket ediyorlar. Buna rağmen Kurt-Schumacher Okulu’nu övmek gerek, yani çalışan personeli, çünkü inanılmaz çaba sarfediyorlar. Öğrenciler çok iyi bir eğitim alıyor. Yine de bir ayrım sözkonusu ve bu da iki sınıflı bir toplumun oluşmasına neden oluyor. Dileğim, çokkültürlülüğün bir potansiyel ve değer olarak kabul edilmesi.
Mareike: Ayrışma çocuk yuvalarında başlıyor. Ebevenyler göçmen kökenli çocuk sayısı çok yüksek diye ben çocuğumu oraya gönderemem diye düşünüyor. Benim kızım hippi tarzı bir çocuk yuvasındaydı ve oradaki birçok ebeveyn, dezavantajlara yol açar diye çocuklarını semt ilkokuluna göndermek istemiyordu. Bu bence bir tür ırkçılık.
Erik: Tekrar 5 Mayıs 2031’e dönecek olursam: Hayalim, kriminal olayların sona ermesi. Bence buradaki ana sorun uyuşturucu suçları. Kastettiğim, arada sırada gürültü yapıp olay çıkaran 12, 14 yaşlarındaki çocuklar değil, aksine, uyuşturucuyla bağlantılı oldukları her hallerinden belli olan, sabahın dokuzunda bağırıp çağırmaya ve bira içmeye başlayan 30 yaşlarındaki insanlar. Ayrıca mahallenin daha renkli olmasını, gri binaların bu kadar kasvetli olmamasını diliyorum. Ayrıca sadece hep aynı bir ya da iki ulustan değil, çok daha farklı ülkelerden insanlar yerleşmeli buraya. Gerçekten çok kültürlü bir yapıya kavuşabilmek için. Ve çocuk parkları gerçekten yine oyun alanları olmalı. Bir örnek vereyim. Ben Wilhelmstraße’de oturuyorum. Evden çıktığımda aşağıda bir top sahası var ama içeriye girmek mümkün değil. Tadilattan geçecek diye etrafını çitle kapatmışlar. Ama bu çit yıllardır duruyor ve kimse orada top oynayamıyor.
Stella: Uyuşturucunun bir sorun olduğunu söyledin. Ama peki neden sokakta çalışma yapan daha fazla sosyal danışman yok? Bu sizin için somut bir talep olabilir mi?
Erik: Belki olabilir. Ama sorunu sadece sosyal danışmanlarla çözmek mümkün değil. Bu toplumsal bir sorun ve sadece burada da mevcut değil. Yüzeysel bir takım çözümler yerine sorunun kökenine inmek gerekiyor.
Volkan: Bağımlıların güvenli bir şekilde iğne vurabilecekleri korunaklı bir mekan yok mu?
Erik: Yok, burada herkes iğnesini her yerde vuruyor. Özellikle binaların merdiven katlarında ki bu bizim için oldukça büyük bir sorun.
Stella: Duyduğuma göre Gewobag tarafından merdiven katlarını kontrol etsinler diye güvenlik personeli tutulmuş ama kadrolar kaldırılınca sorun daha da büyümüş.
Erik: Evet, bir ara güvenlikçiler vardı. Hatta haftada iki-üç kez merdivenleri temizleyen insanlar da vardı. Ama saati 10 Euro’ya çalışan bu insanlar korkunç bir pislikle boğuşuyordu. Ben temizlikçi olsam ve o pisliği görsem, ben de bu işi niye yapayım ki diye sorarım kendime.
Gülcan: Theodor-Wolff-Platz o kadar pis ki, bu sorun nasıl çözülür bilemiyorum gerçekten. Galilei İlkokulu bir ara temizlik kampanyaları yaptı ama sadece birkaç hafta sürdü bu. Temizlikten kısa bir süre sonra mekanlara yine adım atamıyordunuz çünkü her yer yine yiyecek artıkları ve çöple dolmuş oluyordu. Tabii ki bunun nedeni meydanı kullanan insanlar, ama aynı zamanda belediyenin de ilgisizliği var.
Volkan: Şu ana kadar semt sakinleri görüşlerini açıkladılar. Biraz da dışarıdan bakalım. Ulrike?
Ulrike: Mehringplatz’a Kotti’den bakacak olursam, sizin yaşadığınız birçok sorunun bizde de olduğunu söyleyebilirim. Dışarıdan bakınca Kotti de sorunlu semt olarak görülüyor. Bu da burada yaşayan ve yüzde 80’i göçmen kökenli, dar gelirli vs semt sakinleriyle açıklanıyor. Ama siz de semtinizdeki tecrübelerden biliyorsunuz, Kotti’de de dayanışma çok güçlü. “I love Kotti” kampanyasıyla tam da bunu anlatmak istedik. Tüm sorunlara rağmen burada severek yaşadığımızı gösterdik. Önce şunu söyledik: En büyük sorunumuz yüksek kiralar ve ırkçılık. Bunlar bizi birleştiren konular. Diğerleri hakkında farklı düşünebiliriz. 2031 yılında Kotti nasıl olur, Mehringplatz nasıl olur diye soracak olursam: Kiraların makul bir düzeyde tutulmasını ve burada yaşamak isteyenlerin de semtlerinde kalabilmiş olmalarını isterdim. Diğer yandan kiracıların, yaşadıkları binalarla alınacak önlemlerde, sunulan hizmetlerde ve açılacak dükkan ve işyerleriyle ilgili karar süreçlerinde söz ve ortak karar sahibi olmalarını dilerdim. Çünkü kim hangi dükkanı kime kiralıyor kararı o kadar önemsiz bir şey değil. Aynı şey kamusal alan için de geçerli, mesela nerelere banklar konsun, dinlenme alanları nasıl olsun konuları gibi. Bunun için halen sürmekte olan bazı mücadeleleri kazanmamız gerekiyor. Kiraların istikrarlı bir seviyede kalıp kalmayacağı bilindiği gibi öncelikle mülkiyet ilişkilerine bağlı. Örneğin bizim oradaki konutların çoğu Deutsche Wohnen şirketine ait. Her zaman şunu söyledik: Bizler bu binaları ödediğimiz kiralarla çoktan finanse ettik ve bu yüzden de bu binalar bize ait olmalı. Bu yüzden Deutsche Wohnen gibi emlak şirketlerinin kamusallaştırılması mücadelesi çok önemli. Ayrıca sosyal konut politikalarında bir reforma ihtiyaç var. Sosyal ilişkiler koptuğundan sosyal konutların sayısı da giderek azalıyor.
Stella: Burada araya girmek istiyorum. Mehringplatz’da da girişimlerin mücadeleleri sayesinde erişilen hedeflere örnekler vermek mümkün. Hendrikje, “Mehringplatz-West – Es reicht!” kiracı girişiminden bahseder misin?
Hendrikje: Bizim konutlarımız uzun yıllar boyunca özel bir emlak fonuna aitti. Tek dertleri kiraları almaktı ve bu yüzden ne binaların bakımını yaptılar ne de başka yatırımlarda bulundular. Hatta asansörler bile uzun bir süre çalışmadı ki bu çok katlı binalarda ciddi bir sorun. Buna karşılık kiracısı değişen her dairenin kirasına zam geldi. Bodrum katında bir su borusu patlayınca girişimimizi kurmaya karar verdik. Daha öncesinde de başımız sıçanlarla dertteydi ve sorun giderek büyüdü. Tek tek dairelerde de su boruları patladı. Bina yönetimine ulaşmak mümkün değildi ama kiraları almaya devam ediyorlardı. Bu yüzden her iki-üç haftada bir toplanmaya başladık ve sonunda bir gösteri düzenledik. Sonra araya pandemi belası girdi. Sonrasında bu görüşmede olduğu gibi video toplantılarıyla devam ettik. Hedefimiz, binaların bir kamu kurumuna devredilmesiydi. Ama bunun başarıya ulaşması tesadüf oldu. HOWOGE ile daha önce hiçbir bağlantımız yoktu. Özel fon, binaları elinden çıkarma kararı alınca, HOWOGE toplu satın alımlara girdi. Şimdi HOWOGE ile nasıl ilişkiye girebiliriz diye düşünüyoruz. Onlar da kiracıların söz ve karar hakkına sahip olması talebimize pek sıcak bakmıyor. Bize söyledikleri tek şey, kime nasıl başvuracağımızı açıklamak oluyor. Ama en azından ilgileniyorlar. Küf ve nemden muzdarip en sorunlu 20 dairenin bir listesini çıkarıp gönderdik, bunları sırayla halletmeye çalışıyorlar.
Stella: Sözü tekrar Ulrike’ye vermek istiyorum. Kiracıların söz ve karar hakkı talebi sizin de izlediğiniz bir yöntem, değil mi?
Ulrike: Evet, ama burada yapısal bir sorun var. Gerçek anlamda ortak karar hakkı yasalarda yer almıyor. Yani kiracılar kararlara dahil olamıyorlar. Ama kamuya ait konut şirketlerinde en azından kiracıların örgütlenme şansı var.
Hendrikje: Biz bunu istemiyoruz! Kiracı danışma kurullarının hakları yok. Sadece öneri yapabiliyorlar. Şirket bunları dikkate almak zorunda değil. Bu göz hizasında bir ilişki değil.
Ulrike: Kararlara katılabilmek için bir diğer olanak Kiracı Kurulu. Bu kurul, kiracıların sorunlarını belediye düzeyinde gündeme getirme hakkına sahip ve üyelerinden birisini konut şirketinin yönetim kuruluna atayabiliyor. Burada tüm şirketi ilgilendiren büyük ölçekli yatırımlara karar veriliyor. Semti ilgilendiren sorunlar hakkında ortak karar hakkı yok. Bunun gerçekleşmesi için mücadele ediyoruz. Ama görünen o ki bu mücadeleyi uzun bir süre daha sürdürmek zorundayız. Çünkü sonuçta belediyenin konut şirketleri de limited şirket ya da anonim şirket olarak organize olmuş durumdalar ve bu yüzden de ...
Erik: … kar odaklı çalışıyorlar.
Ulrike: Aynen. Yani kamu yararına çalışmıyorlar. Gerçi tüzüklerinde bu yazıyor, ama kiracılara karar hakkı vermelerine izin yok. Anonim şirketler ve limited şirketlerinin böyle bir hakkı tanımaları yasalara aykırı. Bu geçerli olan hukuksal bir durum. Kira referandumu kapsamında talep edildiği gibi bu şirketler tüzel kamu kurumuna dönüştürülmüş olsa, o zaman durum farklı olur.
Stella: Bu varolan yapıları değiştirmek için hukuksal bir yol. Diğer yandan sanat ve aktivizim yoluyla da dönüşümler sağlanabilir.
Mareike: Bu konuyla ilgili bir örnek olarak, Theodor-Wolff Parkı’ndaki oyun alanının nasıl yeniden düzenlendiğini anlatayım. Bu oyun alanı sekiz yıl önce bir kabus gibiydi, çöplüğe dönmüş, bütün oyun aletleri sökülmüştü. Berlin’de en çok çocuğun yaşadığı bir semtte çalışıyorsun ama kullanılabilecek bir oyun alanı yok. İnanılmaz birşey! Bunun üzerine büyük bir futbol turnuvası düzenledik, elimizde kameralarla çocuklara sorduk: Oyun alanıyla ilgili ne düşünüyorsunuz? Nelere kızıyorsunuz? Filmi ilçe belediye parlamentosunda gösterip, bakın, durum budur, birşeylerin değişmesi gerek dedik. Bunun üzerine hemen Çocuk ve Gençlik Dairesi geldi, iki ilkokul ve bizim gençlik merkeziyle çalışmaya başladı ve çocuklar alana hangi oyun aletleri konması gerektiğini kendileri karar verdiler. Bence Hallesches Tor’da da aynı yolu izlemek gerekiyor, çünkü semt politikacılar tarafından hep biraz unutuluyor. Belki buradan istedikleri kadar oy toplayamadıklarından. Bize Kotti gibi bakmıyorlar, bazıları Kreuzberg’den bile saymıyor burayı. Birşeylerin değişmesi için sesimizi on kat daha fazla çıkarmak gerekiyor.
Ulrike: Bizde ise ilgilenen gereğinden çok fazla (gülüyor).
Stella: İşyeri ve dükkanlara ilişkin konsepte değinmek istiyorum tekrar. Şimdi Mehringplatz’da özel bir durum var, batı tarafında, eczane dışındaki bütün dükkanlar kapandı. Yani eskiden varolan parfümeri, kasap, büyük restoran, çiçekçi, meyhane artık yok. Hatta süpermarket bile kapanma tehlikesiyle karşı karşıya. Mahallenin neye ihtiyacı olduğu nasıl belirlenebilir?
Erik: Mesela semt sokaklarında boş boş gezip zaman öldüren gençlere işyeri ve meslek eğitimi sağlayabilecek bir mekan açılabilir. Buraya da sadece bu semtte oturan insanlar için kadro açılabilir. Böylece çalışanlarla semt sakinleri arasında bir ilişki kurulabilir.
Ulrike: İşyerleri için belli kriterlerin belirlenmesi gerekiyor. Erik, sen zaten bu konuda ilk adımları attın. İlçe belediyeleri ya da konut şirketleri işyeri konsepti konusunda genelde çok para harcıyorlar. Kotti’de bir konsept hazırlaması için bir şirkete 100 bin euro bütçe verdiler. Bu çok saçma bir durumdu çünkü komşulara hiç sorulmadı. Oysa mahallenin gerçekten neye ihtiyacı olduğunu asıl bilen insanlar onlar. Bunun için inisiyitafi ele alıp, bunu biz yapacağız demek gerekiyor. Komşuların fikirlerini almak için gruplar oluşturuyoruz.
Mareike: Bence bizdeki durum Kotti’den biraz farklı. Boş duran mekan sayısı inanılmaz yüksek. İyi bir yöntem geliştirebilirsek sesimizi duyurabiliriz.
Hendrikje: Semt Temsilciliği bütün komşular tarafından ortak bir şekilde geliştirilip uygulanabilecek bir konsept için ilk adımları attı. Ama gerisi gelmedi, işyeri sahipleri durmadan yapılan anketlerden usandı artık. Şimdi ilçe belediyesi dükkan sahiplerini, belediyenin ekonomi dairesini, Gewobag ve HOWOGE’yi ortak toplantılara davet etti. Eski park alanının sahibini de, çünkü o da yatırımda bulunmak istiyor. Ama bu katılımcılarla önce kapalı kapılar ardında konuşmak istiyorlar.
Stella: Doğru anlıyorsam saydam bir prosedür ve bu görüşmelere katılma hakkını talep ediyorsunuz.
Hendrikje: Evet.
Volkan: Son olarak belki semtte ortak bir birliktelik nasıl sağlanabilir konusuna değinebiliriz. Nasıl biraraya gelinebilir? Ortak bir ses nasıl çıkabilir?
Erik: Somut kazanımlar lazım, herkesin birlikte gerçekleştirdiği hedefler. Bunun çok etkisi olur.
Hendrikje: Ama neler olabilir bunlar? Bizim binanın arkasındaki top sahası belki. Çitler sökülüp alan yeniden düzenlenebilir.
Gülcan: Geçen yıl bizim okulda bir aksiyon yaptık. Bir hafta sonu veliler olarak çocuklarımızla birlikte okul avlusunda kartondan yeni bir okul inşa ettik. Medya bunu haber yaptı. Böylesi aksiyonlar sonuç getirebilir.
Ulrike: Biz Kotti’de gerçek bir protesto evi kurduk. Bu tabii kapsamlı bir iş, ama sonuçta ses getirdi, 2012’de hergün 24 saat nöbet tuttuk ve komşularımızla merhabalaştık. Tüm farklılıklarımıza rağmen bu bizleri biraz daha yakınlaştırdı.
Gülcan: Yine de insanlar haksızlığa uğradıkları duygusundan kurtulamıyorlar. Bizim binanın karşısına şimdi çokkatlı bir ofis binası dikmek istiyorlar. İnşaat izni çıkmış bile ve eminim ki bizim okulun inşaatından önce bitireceklerdir burayı. Ofis ve alışveriş merkezleri çabucak inşa ediliyor ama 270 öğrencinin gittiği bir ilkokulun tadilatını başaramıyorlar. O zaman insanlar soruyor tabii, neler oluyor burada diye.